25.4.2020 Avrupa Birliği Evrensel Hukuk Partisi (ABEH-P) Ne Düşünüyor?
25.4.2020 Avrupa Birliği Evrensel Hukuk Partisi (ABEH-P) Ne Düşünüyor?
Ölüm orucuna yatırılan bir genç insan daha cezaevinde öldü.
Yıllar sonra ve yeniden açlık grevlerine/ ölüm oruçlarına yatırılan yaşamlar üzerinden bu trajedileri tartışmak gerekir
Vicdanlar kanamadan insan onurunu korumanın bir yolu, yaşamı korumak için bir çare vardır.
Açlık Grevlerinin Sona Ermesi İçin Çözüm Üretmek, Demokratik Hukuk Devletinin Görevidir.
Hukuk devleti, kişi haklarını koruyan ve güvence altına alan bir hukuk düzeni kurmakla görevlidir. Demokratik hukuk devletinin sahip olduğu güç, insan temel hak ve özgürlükleriyle sınırlıdır. Çünkü özgürlüklerimizi koruyan, biçimsel anlamda yasalar değil, haklardır.
Türkiye’de biçimsel değil gerçek bir demokrasi bu coğrafya üzerinde yaşayan her insanın hakkıdır. Bu hakkı sağlamak, korumak, geliştirmek yasama, yürütme, yargı organları ve aslında hepimizin görevi ve sorumluluğudur.
Demokratik hukuk düzeni; adaletsizlikler, hukuka aykırılıklar, haksızlıklar karşısında bireye, kendini savunma ve koruma hakkı tanır.
Haksızlığa uğradığını düşünen her birey, yargı mercileri önünde hakkını arama özgürlüğüne ve haksızlığın giderilmesi için sivil itaatsizlik türü eylemlere başvurma hakkına sahiptir.
Şiddete başvurmaksızın kendi özgür iradesiyle, bir nevi fikir açıklaması niteliğindeki sivil itaatsizlik biçimi olan açlık grevine başvurmak suretiyle tepkisini ortaya koyabilir.
Açlık grevi, belirli bir olayı, tutumu, davranışı protesto etmek, çeşitli istekleri kabul ettirmek ya da savunulan görüşlere ilgi çekmek amacıyla uygulanan ve greve katılanların yemek yemeyerek kendilerini aç bırakmaları esasına dayanan bir protesto yöntemidir. Sivil itaatsizliktir ve bu yolla kendilerini ifade etmeleridir.
Bu yönteme, çoğunlukla siyasi amaçlar için başvurulduğu bilinmektedir.
Türkiye’de açlık grevlerine neden olan bir hukuk düzeninin, aslında bizatihi kendisi hukuka aykırıdır.
Açlık grevleri üreten ve bu yola başvurulmasına kapı aralayan hukuk düzeninin insan haklarına aykırılığı ortadan kaldırılmalıdır.
Açlık grevine neden olan ortamın hukuki, siyasi ve toplumsal nedenlerini açık yüreklilikle tartışmak ve hukuk devleti olarak acilen çözüm üretmek zorundayız.
Ceza adaletinin sorunlarını gözden geçirip açlık grevlerini çözmek için harekete geçmeliyiz. Açlık grevi, politik demeçlere ve siyasal çekişmelere terk edilmeyecek kadar bugünden yarına herkese çok ciddi toplumsal sorumluluklar yüklemektedir.
Söz konusu olan insandır ve açlığa yatırılan insan yaşamıdır.
Bilinmelidir ki, açlığa ve ölüme yatmaya karar veren kişinin kişisel kararı ortaya çıkan hukuki veya siyasi sorunların çözümünde bir insanın ölümü veya sakat kalması bahasına kazanılacaksa eğer, üstün tutulması gereken asıl değer insan yaşamının korunmasıdır.
Bir kişi bile ölmemelidir, sakat kalmamalıdır. Cezaevlerinden cenazeler çıkmamalıdır.
Mevcut yasal düzenlemelerde karşılığı bulunmasa dahi hukuki zeminde tartışılabilecek nitelikte olan, siyasal olsa bile hukuka, adalete ve demokrasiye uygun olan taleplerin ve sorunların çözümü için Türkiye’nin birçok cezaevindeki açlık grevlerine duyarlı olunması ve yaşam hakkının korunması hepimizin görevidir.
Cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların yaşam hakkının korunması devletin sorumluluğu altındadır. Açlık grevlerin sona erdirilmesi için başvurulacak herhangi bir zor kullanma hali, açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlülerin insan onurunun dokunulmazlığını zedelememelidir.
Uluslararası sözleşmeleri, hukuku, yasaları ve Malta Bildirisini çok daha acı sonuçların doğmaması ve son derece ağır sonuçlara yol açılmaması için yeniden hatırlatırız.
Açlık grevlerine çözüm üretme ve ölümler olmadan çözüm bulma zamanıdır.
Sorunların çözümü için hayatını ölüme ve açlık görevlerine yatıran ancak yargının koruması ve teminatı altında bulunan tutuklu veya hükümlü insanların hiçbirisi “düşman” değildir. Bu yine de tartışılmalıdır çünkü uygulamalar da tersi çok örnek var.
Türkiye’nin ceza hukuku sistemi “düşman ceza hukuku” hiç değildir. Bu da yine tartışılmalıdır çünkü uygulamalarda tersi çok örnek var.
Açlık grevlerinin sona erdirileceği hukuki çözümlerin bir an önce üretileceği zamandır ve geç kalmadan çözüm bulunması herkesin ve öncelikle hukukçuların sorumluluğudur.
Aslında hepimiz sorumluyuz…
İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan onurun, eşit ve devredilmez haklarının tanınmasının, dünyada özgürlüğün, adaletin ve barışın temeli olduğu İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde yazılıdır…
İnsan onuruna biçilen değer insan yaşamıdır.
Onun direnişinin onuruna, bu memleketin biçtiği değer ise ; ölüm orucunda ölmektir, ölmeye bırakmaktır.
“F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevleri” ile birlikte diğer cezaevlerinde yürürlükte olan “infaz modeline” dikkat çekebilmek için ölüm orucunda tam 122 kişi ölmüştü, ama kimsenin dikkatini bile çekmemişti.
"Ortada bir tecrit sorunu var. Tecrit herkes tarafından tartışıldığında sorun çözülür ve ölüm orucu yapmaya da gerek kalmaz. Ölüm orucunu yaratan bir sorun var. Ölüm orucunu yapanın ve aynı zamanda tecritteki insanların da yaşamı var.